YENİKAPI MÜZİĞİ
Refik Hakan Talu
Yenikapı Mevlevîhanesi’nin ayin günleri Pazartesi ve Perşembe’dir. Aslında İstanbul’da mevlevîhaneler ilk kurulduğunda belli ayin günleri yokmuş, ancakbir rivayete göre Sultan III. Selim başka bir rivayete göre Sultan II. Mahmud’un habersiz olarak dergâhara gelip ayin seyretmek istemesi sebebiyle şeyhler padişah isteği ile yapılan Sema’nın hoş olmadığını düşünmüşler, bunu önlemek için de İstanbul mevlevîhanelerinde belirli Mukâbele günleri tespit etmişler.
Böylece Yenikapı Mevlevîhanesi’nde Pazartesi, Perşembe, Kulekapısı’nda Salı, Cuma, Beşiktaş veya devamı olan Bahariye’de Çarşamba, Üsküdar’da Cumartesi, Kasımpaşa Mevlevîhanesi’nde de Pazar günleri Mukâbele törenleri gerçekleşmiş.
Öncelikle şunu belirtmek gerekirki Türkiye’nin etrafındaki Yunanistan, Bulgaristan, Bosna, Romanya, Gürcistan, Azerbaycan, Mısır, Suriye, Kıbrıs hatta Hindistan, Pakistan gibi ülkelerde kullanılan müzik makam müziğidir. Tabiî ki her ülkenin hatta şehrin kendisine has özel bir karakteristik yapısı vardır, yani rast makamı Bakü’de, Atina’da veya Halep’te kullanılınır, makamın dizisi hep aynıdır ama o bölgeye ait kültürel farklılıklardan dolayı doğal olarak bazı küçük değişiklikler gösterir.
Burada rahatça söyleyebilirizki, makam müziğinin form, usul,
yapı ve müzikâl ifade olarak en güzel şekilde kullanıldığı yer İstanbul’dur. Bu müziğe ait ne varsa şehrin başkent olmasından sonra İstanbul’a gelmiş, farklı bir yapı ve ruh bulmuş adeta makam müziğinin adı “İstanbul Müziği” şeklinde değişmiştir.
Yenikapı Mevlevîhanesi’de İstanbul müziğinin bestelendiği, icra edildiği, nazari çalışmalarının yapıldığı, sohbet meclislerinin kurulduğu en önemli mekânların başında gelmektedir. Her ne kadar İstanbul’daki diğer mevlevîhanelerde ve Enderun’da müzik yapılmışsada Yenikapı şeyhleri, dervişleri, gelenleri, gidenleri ve klâsik anlayıştaki duruşu sebebi ile şehrin öteki mevlevîhanelerinden hemen ayrılır.
Yenikapı Mevlevîhanesi’nin on üçüncü şeyhi Kütahyalı Ebûbekir Dede’nin vefatının ardından şeyhlik makamına geçen Ali Nutki Dede ile beraber İstanbul müziği için yeni bir devir başlamıştır.
Bazı müzikologlar Ebûbekir Dede’den öncesi için, Nâci Ahmed Dede’nin postnişinliği zamanında Itrî’nin Yenikapı’da yaşadığından bahsetmektedirler. Bilindiği üzere Itrî, Galata Mevlevihanesi şeyhi Nayî Osman Dede 164?-1729) ile beraber İstanbul müziğinin klâsik devrini başatan bestekârdır.
Itrî bestecisi bilinen ikinci ayin olan Segâh makamındaki mevlevî ayininin sahibidir, ayrıca yine her ayinden önce okunan on iki beyitlik na’t’ı bestelenmiştir. Bunun yanında yine segâh makamındaki meşhur Tekbir ve Salât’ın bestekârı olarakta Itrî gösterilmektedir. Kâr, Beste, Ağır Semai, Yürük Semai formlarınada bestelediği dindışı eserlerinin en önemlisi ise Hafız
Yenikapı Mevlevihânesi Ayin Defterinden (Nasır Dede'nin Acembûselik makamındaki ayini)
Şirâzi’nin güftesi üzerine yazdığı Neva nakamında Kâr’dır,
Ali Nutkî Dede ile beraber İstanbul kültür tarihinin iki zirve isimi ile karşılaşırız. Her ikiside Ali Nutkî Dede’nin dervişi olan bu isimlerden ilki Şeyh Galib (1757-1799), diğeri ise Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi(1778-1846)dir. Şeyh Galib çilesini Yenikapı’da çıkarmış ve daha sonraki yıllarda Galata Mevlevîhanesine şeyh olmuştur. III. Selim ile kurmuş olduğu yakın muhabbet sonucu Galata Mevlevîhanesi’nin baştan aşağıya onarıldığı, padişahın bu mevlevihaneye özel bir ilgi duyduğu kaynaklarda yazılıdır.
Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi Yenikapı’da çileye soyunmuş, çilede iken bestelediği “Zülfündedir benim baht-ı siyahım” mısrası ile başlayan Keçecizâde İzzet Molla’nın güftesi üzerine bestelediği Buselik makamındaki şarkısını dinletmek için saraya III.Selim’in huzuruna çağrılmış, Şeyh Galib’in zamansız vefatı ile Ali Nutkî Dede tarafından çilesi bitmeden hücreye çıkmıştır.
İstanbul klâsik müziğinin Dellâlzade İsmail, Mutafzâde Ahmed, Yağlıkçızade Ahmed, Hacı Faik Bey, Zekâi Dede, Nikoğos Ağa gibi birbirinden kıymetli bestekârlarını yetiştiren İsmail Dede çok sayıdaki din dışı eserinin yanında sekiz tane Mevlevî Ayini bestelemiştir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir.
Şevk-ü tarab ayini- ilk icrası 28. Temmuz. 1804, Saba ayini-ilk icrası 13.Şubat. 1824, Neva ayini-ilk icrası 26/27 Temmuz. 1824 Kadir gecesi, Bestenigâr ayini -ilk icrası 1833, Sababuselik ayini-ilk icrası 14.Kasım.1833, Isfahan ayini-ilk icrası 4/5 Ocak. 1837 Kadir gecesi, Hüzzam ayini-ilk icrası 1834, Ferahfeza ayini- ilk
Yenikapı Mevlevihânesi'nden üç mevlevi dervişi
icrası 3 Nisan 1839.
Bu ayinler içinde sadece Ferahfeza makamındaki ayinin ilk icrası Beşiktaş Mevlevîhanesi’nde, diğerlerinin ilk icraları Yenikapı Mevlevîhanesi’nde yapılmıştır. Şunuda söylemek gerekirki, Şevk-ü tarab makamındaki ayinin bestekârı olarak bir çok kaynak Ali Nutki Dede’yi göstermektedir. Ancak Yenikapı Mevlevihanesi’nin iki adet ayin defteri vardır ve bunlardan bir tanesi kayıptır, elde bulunan defterde ise Dede, Şevk-ü tarab ayinin kendisine ait olduğunu yazmaktadır.
Saray’da başlayan müzikte batılılaşma hareketlerinin tam aksine geleneksel yapıya sahip çıkarak geçmiş icra şekli ve repertuarın günümüze aktarılmasında büyük rol oynayan ve adeta “Yenikapı ekolü” şeklinde isimlendirebileceğimiz bir ekolün ortaya çıkmasına sebep olan Yenikapı Mevelevîhanesi’ndeki diğer önemli bir isimde Ali Nutkî Dede’nin kardeşi Nâsır Abdülbâki Dede(1765-23 Şubat 1821)’dir.
Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi’nin ney hocası olan Nâsır Dede ayin repertuarının baş eserlerinden sayılan Acem Buselik makamındaki ayinin bestekârıdır, Isfahan ayini ise maalesef kaybolmuştur.
Nâsır Dede’nin edebi eserleri Terceme-i Menâkibûl-Ârifîn, Şerh-i Ta’rîb Şâhidî, üçbin beyitlik divanı olan Dîvân-ı Eş’ar’dır. İstanbul müziği açısından önem arz eden diğer iki yazması ise Tedkîk-ü Tahkîk ve Tahrîriyye’dir. Nâsır Dede kendisini ziyarete gelen Seyyid Ahmed Ağa’ya Tedkîk-ü Tahkîk’i yazma niyetini söylemiş,
Yenikapı Mevlevihâsesi Sertabbahlarından Hacı Kemal Efendi ve ailesi
bir müddet sonra Ahmed Ağa padişahında bunun yazılmasını istediği haberini getirmiş, böylece eser tamamlanıp padişaha sunulmuştur. III. Selim birkaç yeni makam daha yazılmasını isteyince Zeyl bölümü eklenmiştir. Günümüzde Süleymaniye Kütüphanesinde bulunan yazmada baştaki genel bilgiler haricinde 134 makam ve 20 usul tarifi vardır. Nâsır Dede kendi terkip ettiği Dilâviz – Dildâr- Gülrûh- Ruhefzâ -Niyâz - Hisarkürdî makamları ve yine kendi buluşu olup Şirin adını verdiği 22 zamanlı bir usulü de bu eserine almıştır.
Nâsır Dede, Tahrîriyye isimli eserinde ise ebced notasını geliştirerek yeni bir nota sistemi ortaya koymuştur. Sultan III. Selim’e sunulan bu eserde yeni nota sistemi ile III. Selim’in Suzidilâra makamındaki ayini ve yine Suzidilâra makamında bazı eserleri bulunmaktadır. Yazma günümüzde Süleymaniye kütüphanesindedir.
Yenikapı Mevlevîhanesi’ndeki müzikle ilgili bir başka isimde Ali Nûtki Dede’nin diğer kardeşi Abdurrahim Künhi Dede (1769-1831)’dir. Künhi Dede’nin bestelediği Hicaz makamındaki ayin başka hiçbir makama geçki yapmadığı için farklı bir özellik arz eder. Ayinler gibi uzun eserlerde aynı makamdan melodi üreterek eser vermek müzikâl bakımdan hiçte kolay olmayan bir durumdur. Sultan III.Selim’in Enderun’a almak istediği ama ağabeyi Ali Nutkî Dede’nin gitmesine izin vermediği Künhi Dede’nin Nühüft makamında bestelediği ise ayin kaybolmuştur.
Anberefşan makamını terkip eden Künhi Dede, Vech-i Arazbar
Son dönem şeyhleri bir arada
ve Ferahfeza makamlarını terkip eden Musahip Vardakosta Seyid Ahmed Ağa’nın hocasıdır. Bazı müzik tarihçileri Hafız Şeyda ile Künhi Dede’nin aynı kişi olduklarını söylemişlerdir. Künhi Dede’nin torunu olan ve Yenikapı’da doğan Ahmed Hüsamettin Dede’de Râhatülervâh makamındaki ayini bestelemiştir. Bu ayinin ilk icrası Yenikapı’da 12 Temmuz 1884 tarihinde yapılmıştır.
Osman Selâhaddin, Mehmed Celâleddin ve Abdülbâki Dedelerin şeyhlikleri sırasında mevlevîhane yine İstanbul müziğinin merkezi olmaya devam etmiştir. Özellikle Mehmed Celâleddin Dede’nin Tanbur çalması ve nazari bilgilere hâkim olması bir çok ismi Yenikapı’ya çekmiştir. Mehmed Celâdeddin Dede, Bahariye Şeyhi Hüseyin Fahrettin Dede ve Galata Şeyhi Ataullah Efendi’nin ses sistemi üzerine yaptıklar çalışmalar günümüzde konservatuarlarda kullanılan ses siteminin temelini teşkil etmektedir.
Çeşitli hatıratlarda Tanburi Ali Efendi’nin Celâleddin Dede ile beraber Tanburi Büyük Osman’a Tanbur öğrenmeye gittiğinden, Tanburi Cemil Bey’in Celâleddin Dede’ye büyük saygı duyduğundan, Osman Selâhattin Dede’nin dervişi Bahariye Mevlevihanesi Kudümzenbaşı Zekâi Dede’nin ayinlere katıldığından bahsedilmektedir. Hatta Zekâi Dede’nin Mâye ayini 30.Aralık. 1884, Suzinak ayini 14.Eylül. 1885, Isfahan ayini 26.Ocak.1885 tarihlerinde ilk defa Yenikapı’da icra edilmişlerdir. Yenikapı’ya damat olan Acemaşiran makamındaki ayinin bestekârı Bahariye Mevlevîhanesi Hüseyin Fahrettin Dede’de
dergâh’a çokça gelenlerdendir.
Aslında Yenikapı ziyaretçileri İstanbul müziğine yön veren bu müziğe beste ve nazari eserleri ile katkıda bulunan kişilerdir. Meselâ Galata Mevlevîhanesi’nde Ataullah Dede’nin öğrencisi olan Rauf Yekta Bey aynı zamanda Celâleddin Dede’nin dervişidir, Yenikapı’nın Neyzenbaşı’sı Cemâl Efendi ve meşhur Aziz Dede’den ney öğrenerek kendiside Yenikapı’da Neyzenbaşalık yapmıştır, Yegâh makamındaki ayini bestelemiştir ve son devrin en önemli nazariyatçısıdır.
Zekâi Dede’nin yetiştirmelerinden, Dilkeşide, Buselik Aşiran ve Rûy-i Irak makamlarınada üç ayin sahibi Ahmed Avni Konuk’ta yolu Yenikapı’ya düşenlerdendir çünkü nazariyat hocası Mehmed Celâleddin Dede’dir. Yine Zekâi Dede’nin oğlu Ahned efendi Yenikapı’nın Kudümzenbaşı’lığını yapmıştır.
Tabiki Yenikapı’ya gelenlerin sohbetlere katılanların, mukabelede kudüm, ney çalanların sayısı yukarıdaki kadar değildir, meselâ Şeyh Adbülbâki Efendinin oğlu neyzen Gavsi Baykara mevlevihanede doğmuş ama oradan çıkmak zorunda kalmış bir şeyh evladı olarak sadece bir kitapta incelenebilir.
Burada sonuç olarak şu açıkça söyleyebiliriz, fetihten günümüze kadar gelen Enderun, diğer mevlevihaneler,Darülelhan, cemiyetler, konaklar, kahvehaneler, konservatuarlar, devlet koroları, radyolar gibi bütün kurumlar dahil olmak üzere müziğinin hem öğretilip hemde icra edildiği en başta gelen mekân
Yenikapı Mevlevîhanesi’dir. Ve özellikle belirtmek gerekirki klâsik repertuarın günümüze gelmesinde Yenikapı’nın oynadığı rol çok büyüktür.